20 Aralık 2010 Pazartesi

İZLEMEKTE FAYDA VAR!: EN İYİ 10 EROTİK FİLM




Başlığı okuduğunuz anda yüzünüze hafif bir tebessüm geldiğinden eminim.. Nasıl emin olmayayım ki?:) Farklı değiliz. Kabul edelim hepimiz kadın veya erkek, bir şekilde erotik film veya filmler izledik, sevdik veya nefret ettik. Ama hiç bir zaman dost meclislerinde bundan söz etmedik. Utandık belki de, sırrımız olsun istedik. Oysa ki bu ülkenin evlatları vaktiyle iki üç film oynatan sinemaları doldurur, Cine5 şifreli yayına geçse bile bir şey görebilme umuduyla ekrana kilitlenir, Cuma ve Cumartesi geceleri yayınlanan kırmızı noktalı filmleri büyük merakla izler, tutti frutti izleyerek dünya kadınları hakkında türlü fikirlere sahip olurdu...

2010’u bitirmek üzereyken adet olduğu üzere hemen her konuda en iyiler en kötüler listeleri hazırlanır ortamlara sürülür ve yılın tek seferde özeti geçilir. Bu sefer farklı olarak şunu yapmak istedim. Öyle yada böyle bir şekilde izleyipte çok sevdiğimiz erotik sinemanın başyapıtlarını listelemek... Kendi namıma izleyipte listeye koyduğum 18 film vardı ve bunu yuvarlayıp içlerinden en iyilerini seçip 10’a indirdim. Nostalji kıvamında bir yolculukla keyifli okumalar dilerim efendim...


HENRY AND JUNE (1990)
Yön: Philip Kaufman
Oyn: Fred Ward, Uma Thurman, Kevin Spacey, Maria de Mereiros


SEBEP: Edebiyat dünyasının arsız yazarlarından Henry Miller ve onun biricik sevgilisi, eşi Anais Nin’in gerçekte yaşadıkları üzerine temellenmiş baştan çıkarıcı bir film. Erotik sinemanın neredeyse ana konusu gibidir bastırılmış duygular bir gün gelir seni bulur o vakitten sonra önünde hiç bir engel kalmaz, engin denizlere sığmaz taşarsın... Ana rahmine dönme isteğiyle (çünkü aradığın şey huzurdur!) kapatırsın filmi.. Uma Thurman’ın oyunculuğu enfestir. Senaryo olağanüstüdür. “Tüm güzellikleri çirkinleştiriyorsun, güzellik senin için bir şaka” cümlesini unutmak mümkün değildir... (June eşi Henry’e söyler bunu.)

EMMANUELLA (1974)
Yön: Just Jaeckin
Oyn: Sylvia Kristel, Alain Cuny, Marika Green


SEBEP: Sanırım filmi izlemese bile hakkında herhangi bir bilgiye sahip olmayan kimse yoktur. Filmin Türkiye gösterimi için uygun görülen isim ise dillera destan akıl oynattıran bir seçimdir “Hisli Duygular”... Kadınların özgürlük sorunları, cinselliğin tabu olmaktan çıkarılması ve özgürcesine yaşanmasına dair efsane bir filmdir. Sylvia Kristel o dönem tüm dünyadaki bütün ergen bedenleri kendi bedenine hapsetmiştir. Emmanuella Arsan’ın otobiyografik romanından hareketle çekilen filmin, tıp dünyasına da önemli bir katkısı vardır. Filmin bir sahnesinde uçak yolculuğu sırasında, tanımadığı bir adamla ilişkiye giren kahramanımızın durumunu Emmanuelle Sendromu olarak açıklamışlar ve litarütüre geçirmişlerdir. Sendromu açıklamak gerekirse eğer, uzun yolculuklar esnasında libidonun tavan yapması ve kontrol dışı davranarak mastürbasyon veya cinsel iliskiyi yaşatacak eylemlerde bulunmak diye açıklayabiliriz.

L’AMANT
(1992)
Yön: Jean-Jacques Annaud
Oyn: Tony Leung, Jane March


SEBEP: Marguerite Duras’ın otobiyografik romanından uyarlama bu yapım, salt erotik bir başyapıt değildir. Erotizmin içinde inanılmaz derecede iyi kurgulanmış bir dram bir duygusallık vardır. Aslen çarpan da budur. İzlediğinizde kendinizin olmamış aşklarını, kırık hikayelerinizi anımsayacaksınız. Tutkunun nasıl bir şeye benzediğini gördüğünüzde filme tutkuyla bağlanacak ve gördüğünüz sahneyi zihinlerinize kazıyacaksınız. Sahne orta yaşlı adamımız ve genç kızımızın arabanın arka koltuğunda ellerinin buluşmak için çaba haracadığı andır... Son kertede bir erotik film olmanın çok dışında anlattığı aşk hikayesinin midenizde sancılar yarattığına, sefaletin gözlerde hafif ıslaklık oluşturacağını ve törenin başka diyarlarda nasıl şekillendiğine tanıklık edeceğiniz enfes bir film L’amant...

LAST TANGO IN PARIS (1972)
Yön: Bernando Bertolucci
Oyn: Marlon Brando, Maria Schneider, Catherine Breillat


SEBEP: Sinema tarihin iki dev isminden şahane bir erotizm ve tutku masalı. Filmde hemen her şey vardır. Aşıklar diyarı Paris, tutkunun dansı tango, erotizm yüklü cinsel aktiviteler ve orta yaş problemleri. Daha ne olsun... Yirmili yaşlarında genç bir kadın olan Jeanne ile 45 yaşında eski boksör ve karısı intihar etmiş Paul’un tesadüfi şekilde gelişen hikayesini anlatır film. Halen günümüzde de varlığını sürdüren bir ilişki çıkmazını tüm çıplaklığıyla gözler önüne sürer. Erkek bedeni isterken kadın kalbe dokunmak ister. Yalnız bırakılmış, yalnızlığı tercih etmiş her insan evladının hayatından en az bir kere geçen bir dönemdir aslında anlatılan. Aşk ise zaten gelip geçmiştir... Görüntü yönetimi ve tango sahneleri filmin bir diğer artılarıdır.

DANGEROUS LIAISONS (1998)
Yön: Stephan Frears
Oyn: Glenn Close, John Malkovich, Michelle Pfeiffer, Keanu Reeves, Uma Thurman


SEBEP: Akademi tarafından Oscar’la taçlandırılmış dönem filmi. Zaten ödülü de En İyi Kostüm dalında aldı... Erotizmi bir kenara filmdeki oyunculuklar kayıtlara geçmiştir. John Malkovich ve Glenn Close inanılmaz performanslar gösteriyorlar. Şimdinin yıldızları Reeves ve Thurman ise tıfıl acemi halleriyle arz-endam ediyorlar. Aristokrasinin kadın erkek ilişkilerindeki yaklaşımları, cinsellikteki sapkınlıkları ve bunun toplamının doğal sonucu olarak ortaya çıkan masumiyetin kirlenmesi üzerine nefis bir yapım...

Nine ½ WEEK (1986)
Yön: Adrian Lyne
Oyn: Mickey Rourke, Kim Basinger


SEBEP: Tüm dünyada Rourke’u kadınların, Basinger’ı ise erkeklerin fantezi ve rüyalarına alet edecek kadar başarılı bir film. Filmin bir çok çiftin fantezi dünyasında yeni ufuklar açtığına hiç şüphem yok. Özellikle kadın vücudunu yemek masası olarak kullanarak bir şeyler yemek ve sonrasında ilişkiye başlamak sanırım ilk kez bu filmde tanık olunmuş bir fanteziydi. Aslına bakarsınız filmin asıl derdi bambaşka. Günlük tekdüze yaşamın etkisinde geçen ömürde sizi baştan çıkaracak biri karşınıza çıktığında neler yaparsınız? Sanat galerisi çalışanı Elizabeth ile borsada harikalar yaratan John’un tanışmaları ve akabinde yaşadıkları tutku dolu sevişmeler ise bunu anlatmanın en iyi yoludur aslında. İçerdiği fanteziler dışında birde bu gözle izlerseniz çok daha keyif alacağınız bir filme dönüşeceğinden emin olabilirsiniz...

LOLITA (1997)
Yön: Adrian Lyne
Oyn: Jeremy Irons, Melanie Griffith, Frank Langella, Dominique Swain


SEBEP: Profesör Humbert ile Doleres “Lolita” Haze’in tutkulu ama aykırı ilişkisi bir çok ülkede gösterimini yasaklayacak kadar ateşliydi. Olmamış, yarım kalmış çocukluk aşkını “Lolita” bulan kelli felli Profesörle, baba hasreti çeken 13 yaşındaki bir kızın ilişkisi kamera önüne yansır... Nobokov’un aynı adlı ölümsüz eserinden uyarlanan film, kitap dahilinde bir çok tartışmayı da beraberinde getirmişti. Zira kitabın ve filmin içerdiği öykü bir şekilde pedofiliyi anımsatıyor ve bunun gerçekten yaşanmış hikayeler olduğu konusunda derin şüpheler barındırıyordu. Bu şüpheler halen giderilmiş değil. Sinema sanatının bir şekilde gösterme sanatı olduğunu varsayarsak gerçekten yaşanmış ve halen bir yerlerde yaşanan çarpıklığı olağanüstü kareler eşliğinde sunması unutulacak gibi değil. Ayrıca, bu film, kitabın ilk uyarlaması değildir. 1962 yılında Stanley Kubrick yönetiminde çekilen aynı isimli filmde James Mason, Shalley Winters, Sue Lyon ve Peter Sellers gibi isimler karakterlere hayat vermişlerdir.

BODY HEAT (1981)
Yön: Lawrence Kasdan
Oyn: William Hurt, Kathleen Turner, Richard Crenna, Ted Danson, Mickey Rourke


SEBEP:Tam bir “Femme Fatale” filmi... Erotizminden ziyade kara film topraklarında gezinmesi filmi özellikli ve çekici kılıyor. Kathleen Turner’ın muhteşem bedeninde hayat bulan Matty Walker ile Ned Racine rolündeki Willam Hurt oyunculukları unutulacak gibi değildir. Bir çok farklı yapıyı içinde muhteşem bir uyumla sunabilen ender yapımlardan ayrıca. Burada yönetmenin beceresi önemli. Zira içinde polisiye, tutku, aşk, ihanet ve dramın bulunduğu bir yapı pek ala çorbaya dönebilir, izleyenler için eziyet halini alabilirdi.

BITTER MOON (1992)
Yön: Roman Polanski
Oyn: Peter Coyote, Emmanuelle Seigner, Hugh Grant, Kristin Scott Thomas


SEBEP: Arızalı bir film. Arızası ise ademoğlunun aşk mevzuunda gidebilceği en uç noktaları göstermesi. Ve ahlaki yapıları yerinden oynatabilecek denli önermelerde bulunması. Sadakat denilen şeyin aslında bir tür maskeden ibaret olduğunu, yapamadığımız bir çok şeye sadece bir kulp olduğunu anlatır. İnsanoğlunun altbenliğinde yatan her türlü çatışmanın temeline kadar inerek yeryüzünde ne kadar tabu varsa hepsine cengaverce saldırmış bir film. Erkeği önce güçlü sonrasında kadına muhtaç hale getirek, kadını yüceltmesi ise ayrıca takdire şayandır. Yapım, Polanski filmgrofisinde çok özel bir yerde ve unutulmaz anlara sahiptir.

LA CHIAVE – THE KEY (1993)
Yön: Tinto Brass
Oyn: Stefania Sandrelli, Frank Finlay


SEBEP: Tinto Brass’a “Sinyor Popo” ünvanını kazandıran efsane filmi. Başrol oyuncusu Stefania Sandrelli’nin 45 yaşında olmasına rağmen filmin arzu nesnesi olabilmesi ise takdir edilesidir. Evliliklerinin 20. yıldönümünde, artık sıradanlaşan ve keyif vermeyen seks hayatlarını canlandırmak adına karar alan Terasa ve Nino’nun hikayesi anlatılır filmde. Hayal ettikleri her türlü fanteziyi günlüklerine yazarak, yaşamaya çalışırlar. Bir Tinto Bras filminden ne bekliyorsanız hemen hepsi var. Güzel, büyük popolar, iri göğüsler ve jartiyerler. Pornoya kaymadan erotik sinema kalıplarını zorlayarak ortaya muhteşem bir iş çıkarmış üstad. Kendisini tebrik ediyoruz...

1 yorum: