25 Kasım 2010 Perşembe

10 MADDE : I LOVE PHILLIP MORRIS


Olağanüstü güzellikte “sivri” bir film “ I love Phillip Morris”. Başrollerini Jim Carrey ve Ewan McGregor’un paylaştığı filmden kısa notlar...

* Filmin ismine aldanıp bir sigara şirketinin hikayesi moduyla yaklaşmayın. Konusunu, tarihin görüp görebileceği en ilginç ve zeka düzeyi yüksek dolandırıcısı Steven Jay Russel’ın gerçek hikayesinden alan yapım, iki homoseksüelin aşkını olabildiğince güzel anlatıyor. Ön yargılarınızı bir kenara bırakıp izlemenizde fayda var. Neticede alışageldik şekilde bir kadın ve bir erkekten oluşan romantik filmlerden ziyade iki gayin hikayesi gerçekten komik ve bir o kadar can acıtı.

* Filmin iki yönetmeni var. Glenn Ficarra, John Regua. İkili filmde gayet başarılı bir yönetim sergiliyorlar. Sizi sıkmayacak bir tempoda hem dramı hem komediyi keyifli bir şekilde işlemişler...

* Filmin bir diğer başarılı ikilisi elbette ki başrol oyuncuları. Carrey ve McGregor resmen resital sunuyorlar desek yeridir. Slapstick komedilerine alıştığımız ve sevdiğimiz Carrey’in performansı gerçek anlamda takdire şayan. Sanki oyuncu hayatı boyunca bu rolü beklemiş azmetmiş de oynamış diye düşünmeden edemiyorsunuz. Keza McGregor; ona hayran olmamak elde değil. Dram sahnelerindeki performansı okullarda ders olarak okutulacak cinsten. Biraz da abartmak gerekirse bu yılki Oscar’larda en azından adaylıklarda isimlerini duymamız gerekir diye düşünüyorum. Zira Akademi son yıllarda eşcinsel temalı filmlere prim vermekte elini korkak alıştırmıyor. (bkz.Milk)... Bir de üstüne gerçek hikaye olduğunu düşünürseniz bir kaç adaylık alması gerekir.

* Filmin öyküsü sizlere tanıdık gelecektir. Steven Spielberg’in yönetmenliği yaptığı, Leonardo DiCaprio ve Tom Hanks’in oynadığı “Catch Me if You Can” ile “Brokeback Mountain” tadı alacaksınız. Ama bu iki filmin etkilerini görmenize rağmen onlardan daha özel ve daha derli toplu olduğunu da göreceksiniz...


* Hayatı yalanlar üstüne kurulu Steve Russel’ın dolandırıcılıkta başarısı ve sonrasında her seferinde yakayı ele vermesini kahkahalar eşliğinde izleyeceğinizden emin olabilirsiniz. Yaptığı bütün dolandırıcılıklardan ardından kendinde tek kalan şeyin “Aşk” olduğunu görmesi işin hüzünlü kısmını oluşturuyor.

* Filmi topyekün bir başyapıt ilan edemeyiz. Zira hapishane sahneleri biraz abartı ve gerçek dışı duruyor. Filmin uyarlandığı Steven McVicker’in kitabını okumadım. Ama yılların Hollywood hapishanelerine ters düşen durumlar biraz mantığınızı zorlayabilir.

* Filmin bir diğer artısı müzikleri. Hiç bir şekilde uygunsuzluk göze çarpmıyor. Neredeyse her sahneye en uygun müzikleri bulup kullanmışlar. Nina Simone’dan “To love somebody” ve Devotchka’dan “I cried like a silly boy” ilk elden akılda kalanlar...

* Filmin bir diğer yanı ise politik göndermeleri. Ciddi bir George W.Bush ve Texas düşmanlığını rahatlıkla sezebilirsiniz. Hatta bir sahnede “Fucking Texas” sözünün altında yatanı anladığınızda yüzünüzde ufak bir tebessüm oluşacak...Final cümlesine dikkat!:)

* Filmde birden fazla twist (ters köşeye yatırma) var. 6.His’den bu yana sıkça başvurulan twistler bu filmde doğru zamanlarda kullanıldığı ve gerçekten beklemediğiniz anlarda geldiği için sıkıcı olmaktan ziyade keyif verici...

* 2008 yapımı filmin ilk gösterimi 2009 Ocak ayında Sundance Film Festivali’nde oldu. Bu tarihten itibaren Cannes dahil bir çok önemli festivalde gösterim şansı bulurken anavatanı Amerika’da bile genel gösterime ancak 3 Aralık’ta çıkacak. Filmin Türkiye gösterimi büyük ihtimalle filmin ne kadar iyi promate edilmesiyle şekillenecek. Kişisel kanaatim kuvvetle muhtemel DVD olarak raflardaki yerini alacak. Gönül rahatlığı içerisinde tekrar tekrar izlenecek filmler arşivinize katabilirsiniz. DVD alacak param yok diyorsanız dayanın torrent sitelerine...BlueRay’den DVD kaydına kadar her türlü formatta bulabilirsiniz (bir dost)...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder