
Ceketi giy, çıkar ve yere at, yerden al ve as. Kung-fu öğrenmek istiyorsan bunları yapmalısın...
1991 yılının en sıcak zamanları. Evde ailece televizyon karşısına oturulmuş dünya tarihinin ilk canlı savaşı izleniyor. Derken yayın akışı eğlenceye yönelik programlara evriliyor. Indiana Jones-Kutsal Hazine Avcıları filmini 50. kere hatim ettikten sonra 12 yaşındaki ergen bedeni coşturacak bir film başlıyor: The Karate Kid. Ertesi gün bir öncekinden çok farklı olarak, karate kursuna yazılıp efsanevi "turna tekniği" (bir ayak havada asılı dururken kolları kartal kanatları gibi havaya kaldırarak yerde duran ayakla rakibe saldırma) nasıl öğrenilirle geçmiş, neticede aynı düşüncelerle yeni günlerine uyanan diğer ergenlerle fikir teati edilmişti. Ailesinden izni kopartabilenler hızla semtin farklı noktalarındaki birkaç kursa kapağı atmıştı bile. Ama hayat filmlerdeki gibi işlemiyordu ve kısa bir süre sonra içimizden bir Daniel-san çıkamayacağını anlamıştık...
1984'te aynı zamanda ilk Rocky'nin yönetmeni olan John G. Avildsen tarafından çekilen film, dönemi itibariyle yarattığı etki güçlüydü. Her şeyden önce Karate Kid bir spor filmiydi. Ve spor filmlerinin olmazsa olmazlarını barındırıyordu: Kazanmak için önce kaybetmelisin. Annesiyle birlikte başka bir şehre taşınan Daniel (Ralph Macchio), gönlünü kaptırdığı kızın peşindeki çeteden bir güzel sopa yer. Sonrasında komşusu olan yaşlı ikebana (Japon çiçek süsleme sanatı) ve karate ustası Japon Bay Miyagi'yle (Pat Morita) tanışmasının ardından önce hayatın, sonra çetenin üstesinden "legal" yollarla gelir. Bu tam da 80'lerin ahlakçı, muhafazakâr yapısına uygun bir davranıştır. Seyirci tarafından gişeden de mutlu sonla yollanır film. 100 milyon dolarlık hasılat üç tane devam filmini de getirir. Sinema gösterimi yapılmadan video piyasasına sürülen son bölümde erkek yerine bir kız vardır ve bu kız günümüzün Oscar'lı yıldızı Hillary Swank'tan başkası değildir.
Eskilere dadanan Hollywood'un yamyam yapımcıları nihayetinde bu çok sevilen filme de el attı. Filmin isminde ve hikâyesinin ana hattında bir değişiklik yok. Filmin orijinal yapısına eklemlenen yenilerse (mekan Amerika'dan Çin'e, öğretiler karateden Kung-Fu felsefesine dönüşüyor) bütünde sırıtmaktan ziyade olgun bir hava katmış. Filmin ana kahramanı Dre yani Jaden Smith'e ayrı bir önem vermek gerekiyor. Zira kendisi şimdiden geleceğin yıldız adayları arasında.
Aksiyon filmlerinin vazgeçilmez starı Will Smith ile oyuncu Jada Pinkett Smith'in oğulları olan Jaden, kısa ama dolu bir filmografiye sahip. İlk sinema yolculuğuna babasının kanatları altında, ekonomik sıkıntılar içindeki baba ve oğlu canlandırdıkları 2006 yapımı Umudunu Kaybetme'yle çıktığında boyundan büyük bir iş başarmıştı. Eleştirmen ve seyirci nezdinde alkışlanan bu performansının etkisiyle 2008'in gişe canavarı büyük bütçeli Dünyanın Durduğu Gün filminde Keanu Reeves ile rol kesiyordu.
Oyuncu genlerine sahip olan ufaklık, yılların ustası Jackie Chan'le izlenebilir ve keyifli bir performans ortaya koyuyor Karate Kid'de. Bu ikilinin birlikteliğini ve yolculuğunu Yıldız Savaşları'nın Efendi Yoda'sıyla öğrencisi Luke Skywalker'ın birlikteliğinin yeryüzünde geçen bir versiyonu olarak da görmek mümkün. Nihayetinde her ikisinde de üslup açısından benzer yanlar bulunuyor.
Jackie Chan, bu filmde beklentilerin çok üstünde bir performans sergiliyor. Öyle ki hemen her filminde sergilediği slap-stick komediye öykünen oyunculuğuyla tanınan yıldız oyuncu bu kez ters köşeye yatırıyor ve öykünün dinamikleri içinde yer alan dramatik sahnelerin altından büyük başarıyla kalkıyor. Böylelikle şimdiye kadar bizden gizlediği yeni bir yeteneğini keşfediyoruz.
Bay Han'ın Dre'yi Kung-Fu bilen çocuk çetesinin elinden kurtardığı sahne ise gerçekten iyi çekilmiş. Hiçbir şekilde çocuklara el kaldırmadan onları birbirine kırdırarak gerçekleşen bu sahne filmin en iyi anlarından biri olarak kayıtlara geçiyor. Bundan sonrası malum. Bay Han Dre'yi himayesi altına alır, onu diğer çocuklarla birlikte yarışacağı bir turnuvaya ek olarak yabancısı olduğu yeni yerleşkesinde başka bir hayata hazırlar.
İlk filmden hafızalara kazınan meşhur cilala parlat tekniğinin yerini yeni filmde "ceketini giy, çıkar, yere at, yerden al ve as" tekniği alıyor. Bu kungfu ile karate arasındaki nitelikli farkı bir anlamda ironik olarak ortaya koyuyor. İki hareketle öğrenilen karatenin aksine kungfu'nun derinlikli felsefesi hareket sayısını beşe çıkartıyor. Yine ilk filmden beyin hücrelerimize işlenmiş ve o dönemin çocukları tarafından denenmeye çalışılmış turna tekniğinin yerini ise burada kungfu'nun mistik öğretileri alıyor. Kobra stili olarak isimlendirilen bu teknikle Dre turnuva sonunda gözyaşları eşliğinde rakiplerini dize getiriyor.
Filmde Jaden'ın kısa da olsa başka bir yeteneği daha açığa çıkıyor. 12 yaşındaki Jaden müthiş dans ediyor. Kısa ama etkili sahnenin ardından tekrardan bir hayranlık besliyorsunuz ve gıpta ediyorsunuz. Neresinden bakarsanız bakın bu çocuk tam bir yetenek kumkuması ve gelecek için çok iyi sinyaller verdiği aşikâr. Kendisini büyülü dünyaya hazırlayan babasının iki kere aday olduğu ama bir türlü alamadığı Oscar heykelciğini, yeteneğini çok doğru seçilmiş projelerde değerlendirdiğinde almaması işten bile değil. Bu abartılı bir övgü ve öngörü gibi dursa da şimdiye kadar yaptıklarıyla bu abartıyı hak ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Hollywood'un yetenekli çocuk oyuncuları bulmakta ve kullanmaktaki ustalığı tartışılamaz bir gerçek. Jodie Foster, Drew Barrymore, River Phoenix ilk akla gelen isimler. Burada şu tarz bir sorunla karşılaşılabiliyor. Bu üç ismin geçmişinde boylarından büyük işler başarmasının yanı sıra, sırtlarına binen ağır yükün etkisiyle sorunlu dönemlerden geçtiğini, erken yaşta uyuşturucu kullanımı ve hatta intiharla sonuçlanan psikolojik sorunlara yol açtığını da gayet iyi biliyoruz. Bu nokta da Jaden Smith için de aynı endişeyi duymamak elde değil ama onun bu işleri bilen bir koruyucusu yani babası var. Nihayetinde bu yaz sıcağında serin sinema salonlarında yeni bir keşif ve nostalji hissini yaşamak istiyorsanız Harold Zwart imzalı bu yeniden çevrim iyi bir tercih olarak sizleri bekliyor.
Newsweek Türkiye dergisinin 97.sayısında yayınlanmıştır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder